25 Eylül 2013 Çarşamba

3. yılında okul fobisi yaşayan var mı?

Şu 4 gündür, sanki bana çok gerekirmiş gibi, yoğuuuuuun bir okul stresi yaşıyoruz.
Anaokulunu da sayarsak 3. okul yılına giren bir şahıs, ilk 1 hafta laylaylom okula gitmişken, geçen hafta nezle olduğundan 2 günde okula gitmeyen bir şahıs, 4 gündür ağlama krizlerinde.
Krizin ilk günü çocuklar andımız için sıraya girmiş ve ben kırtasiye istek listesini sınıfa çıkarmışken başladı. Ağlamalar baş edilebilir gibiydi. Olaylar büyümesin diye arka kapıdan okuldan kaçtım. Sınıftaki 2 kızın annelerine beni ayrı ayrı arattırıp hasta olduğunu ve eve gelmek istediğini söylemiş. Okula gitmedim, çünkü hasta değildi ve eğer taviz verirsem bu mevzu çok uzardı. Okuldan döndüğünde bana hoşçakal diyemediği için ağladığını söyledi.
Ertesi gün yine okula bıraktım. Ağladı, sınıfta beni bırakmadı. Ders başlayacağı için "Ben seni dışarda bekliyorum" dedim. 45 dakika bekledim, ilk teneffüste yine ağladı ama bıraktım ve eve döndüm.
Üçüncü gün daha evde ağlamaya başladı. Okulda paçama yapıştı ve ağlamaktan helak oldu.
Bugün ise kendisini okula bırakmaya bile gitmedim. Apartman görevlimiz, onun kızı ve sınıf arkadaşı ile beraber kendisi okula gitti. Tabii gitmeden apartman kapısında ağlamaktan-sinirden kendini kusturdu, eve geri gelmek istedi, evin kapısında ağladı vs vs vs...
Bunları anlatırken basit ve kısa geçiyorum ama ben Callliou'nun annesi gibi çizgi film karekteri değilim, sinirlerim alınmış değil. O ağlamalar yüzünden baş ağrıları çekiyorum. Onu gözünden yaşlar akarken, onu kapıp eve geri götürmek istiyorum mesela. Boşver, okumasın. Evde eğitirim ben onu. Onun bir damla gözyaşı için ben dünyayı yıkarım. Kıçı kırık okul için o kadar ağlamasına kıyamıyorum...
Ama
Gerçek hayat böyle değil! Ben onu ömrünün sonuna kadar koruyamam. Elbette yeni ortamlara girecek, elbette birileri onu kıracak, üzecek. Kendi sorunlarını kendi çözmeyi öğrenmeli ki özgüveni yerine gelsin.
Bu arada tüm velilerin kınar gözlerle bana baktığı,"Neden ağlıyor" diye sorduğu bir ortamın beni, hele ki şu sağlık durumunda nasıl bunalttığını anlatamam.
Tek yapmam gereken "Hayır" demek ve istikrarlı olmak.
Önce sordum neden ağladığını. Belki okulda birşey oldu, belki okulda biri birşey yaptı. Ama öyle değilmiş. Sadece okulda sıkılıyormuş, beni özlüyormuş, hiçbir şey anlamıyormuş derslerde, evde olup eğlenmek istiyormuş vs vs vs.. "Beni anlamıyorsun!Allah'ını seversen 1 gün evde kalayım. Yalvarıyorum" demeye başladı....
Ona "Büyükler nasıl işe gitmeye mecbursa, tüm çocuklarda okula gitmek zorunda. Mecbursun. Hepimiz okula gittik, baban, ben, teyzen, dayın,Zerra, enişteler, halan. Sen de gideceksin. Arkadaşların Melike, Şevval, Tuğba, Nudem hepsi okula gidiyor. Sende gitmek zorundasın. Eğer dersi anlamadıysan öğretmenine ben bunu anlamadım de, sor. "dedim. Tabii bazen sinirlendim, bazen tatlı konuştum ama içim çooooooooooooooooooook sıkılıyor!!! Okul değişti, öğretmen değişti, ben hastalandım. Bunlar çocuğa fazla gelmiş olabilir ama eğer biraz taviz verip okula 1 gün bile göndermesem bir daha okula ısınamayacak. Anne olmak o kadar zor ki!!
Bu arada okula ısınsın diye yeni suluklar, kıyafetler vs almak da bir işe yaramadı!

22 Eylül 2013 Pazar

Kitap okuma hallerimiz




Gün içindeki koşuşturma, akşam yemekten sonra yerini ufak keyif anlarına bırakıyor.
Bu durumda etrafta tek kalmış terlikler, dağınık salon umurunda olmuyor.
Arada "anneeee" diye mızırdanan biri de olmasa tam anlamıyla sükunet içinde kitap okuyorum.
Eğer İdil hanım izin verirse -yani çocuk kanalları kapalıysa- fonda TRT Müzik'in şahane şarkıları oluyor.
Kör Potuş oğlum ayak dibimde yatıyor. Bana dayanan o sıcak tüylere bayılıyorum. Bazen aşağı iniyor, İdil'de onun gibi halıya yatmaya bayılıyor.
Böyle keyif kareleri çıkıyor ortaya.
Kitap ne mi? Game of Thrones'un kitap serisi. Başından başladım, şu an son 2 kitaptayım.
Çok sevmiştim diziyi, kitapları daha fazla sevdim.


21 Eylül 2013 Cumartesi

Bale dersimiz

Bale diye çıldıran İdil hanım bugün ilk bale dersine başladı. Heyecandan yerinde duramadı, sınıfın en büyüğüydü. Diğer kızlara ablalık yaptı. Çok yoruldu ve bale derslerine bayıldı.





Öğretmenine "Öğretmenim, ben biraz unutkanım. Hareketleri hatırladığım kadar yapabilir miyim?" demiş. Şapşal:)D.
Artık haftasonu 1 saat bale kursumuz var. İstermisiniz bir prima balerin çıksın bu göbüklüden?

16 Eylül 2013 Pazartesi

2. sınıfın ilk günü


RTE efendi geçen seneden beri benim kızla uğraşıyor! Geçen sene 68 aylıkken okula başlatmak istemediğim halde bunun için heyet raporu isteyen, raporu verecek hastanelerde rapor vermek bir yana doktorun yanına bile sokulmayan biz, mecbur okula başladık.  Kuzum eğer bu sene okul yaşı gelseydi sadece benim imzamla okula başlamayabilecekti!
Bu senede efendim ilkokul, ortaokul diye okulları ayırdı ve biz yürüyerek 10 dakika olan okula değil, yürüyerek 45 dk olan okula gitmek zorunda kaldık! Tabii yine forma almak için para döktük, servise para döktük, öğlen yemeği için para döktük, etüd var mecburi dediler para döktük ama RTE bize bir b.k dökmedi!
İlk gün öğretmenimiz hasta olduğundan vekil öğretmenle başladı. Umarım öğretmenimiz acilen şifa bulur.
İlk gün hatıraları da bunlar. Sınıf 20 kişiden 26 kişiye çıktı. 1-A'dan 2-F'ye transfer olduk.

12 Eylül 2013 Perşembe

Hep hastalık olacak değil ya...

Bu arada kuzum ne yapıyor, Potuk sefili ne yapıyor onları da yazalım değil mi? Hastayız diye yatıp ölecek halimiz yok.
Efendim, kuzum 2. sınıfa ve baleye başlıyacak. Okula ve bale kursuna yazdırdım. Formaları alındı, kışlık gardrop alışverişi tamamlandı. Bazen bana süpriz yapıp kahvaltı hazırlıyor hatta bu yetmiyor tutup hazırladığı kahvaltının fotoğrafını çekip bana gösteriyor.
Potuk sefili ise artık yaşlılıktan iki gözü de sadece ışık görüyor, kulağı ağır işitiyor. Geçirdiği kanser ameliyatından sonra kullandığı ağır ilaçlar bağışıklık sistemini çökerttiğinde şimdi her problem katlanarak geliyor. Özellikle kötü olan gözleri için günde 3 kez ilaçlar, damlalar, haplar kullanıyoruz. Bu arada nerdeyse tüm gün uyuyor. Eskiden İdil üstünü örtse kalkar, silkelenir ve kaçardı. Şimdi ona bile hali yok. Öylece uyukluyor.


Baksanıza kafasının altına yastık, yanına yumuşak oyuncak, üstüne battaniye örtülü halde hala uyukluyor sefil.








Yanındaki kımıl zararlısı ise uyur numarası yapıyor.
Birde dükkan açıp Barbie'lere kıyafet satıyoruz.

Günler şimdilik böyle.




11 Eylül 2013 Çarşamba

Oysa ne hayallerim vardı emeklilikle ilgili

Kişisel tarihimiz ya bu blog bizim, yazalım da unutmayalım.
24/8'de internetten emeklilik formumu doldurarak başvurdum. Telefon vs verdiğim halde bir uygulamada emeklilik kaydı bulunamadı, diğerinde emeklilik aylığı ödenmektedir, öbüründe evraklar kocaeli'nden çıktı vs gibi çelişkili ifadelerle karşılaştım. Tabii olumsuz bir ruh halinde olduğum için
"Benim hangi işim doğru gider ki?" diye kahırlandım. Bu arada yengem emekli oldu, yaklaşık 1 ay sürmüştü başvurusu ile aylığının bağlanması arasında. Hafta başı maaile kutlama yemeği yedik. Görümcemde internetten geçen yıl başvurmuş ve 2 ayda maaşını almıştı. Son baktığımda 01/09 itibariyle emekli görünüyordum ve dün ablam meleğimle pazar yaparken apartman görevlimiz telefonla aradı ve emeklilik kağıtlarımın geldiğini ve adamları alıp bakkala gideceğini, benimde bakkala gitmemi söyledi. Uçarak gittik, kağıtları imzaladık ve bir baktım ki 21/09'da maaşımı alabileceğim. Başvurumun kabul edilmesinden 20 gün sonra emekli olarak rekor kırdım! Evde öpüşmeler, sarılmalarla tebrikleri kabul ettim.
Bir yandan seviniyorum kemoterapilerin masrafı çıkıyor diye, bir yandan da böyle mi olmalıydı emeklilik diye üzülüyorum... Gezip tozacaktım, tatil yapacaktım.... Neyse... Seneye....

5 Eylül 2013 Perşembe

Bu seferki

Bu seferki kanserde hissiyatım şudur.
Dünyada benden başka kim varsa hepsini öldürmek! Şaka değil,ciddi ciddi o haldeyim.
Bir asaaabiyet, bir sinir ki Allah Allah!
Misal sanal alemde kuzenlerimden biri tatile gitmiş, bir de resim koymuşsa,ben üstüne çıkıp tepinmek ve onu o uzandığı kumlara gömmek istiyorum.
Biri misal Paris'e gitmiş ve onu yazmış mı? Hissiyatım "gelemez ol!"
Biri gene misal kombinini yazmış, resmini çekmiş di mi, hissiyatım gidip bacaklarını ayırıp eline vermek ve kombinlere gelesin demek oluyor.
Bir daha hiç mutlu olamayacakmışım gibi hissediyorum... Sanki bir daha hiç güzel şeyler yaşamayacakmışım gibi geliyor. Herşeye, insanlara, eşyalara, durumlara, herşeye ama herşeye çok kızgınım! Kızım sabah kahvaltısı olan 2 dilim ekmeği 1.5 saate yedi diye garibana
"beyin yok ki! insan ziyanlığı" diye kızıyorum. Sonra vicdan azabı ile boğuşuyorum.
Pamuk sabah önceki gece uyumadığını ifade etmek için "kalktım kızı örttüm, bir daha kalktım camı kapadım, bir daha kalktım pikeyi tekrar örttüm" dediği için
"kime nağme yapıyorsun? bende uyumadım" diye carlıyorum.
Bugün ilk kez kendi başıma sokağa çıkıp kuaföre gittim. Giderken kendime söylendim, ya onkolog kemoterapi derse? O zaman saç kalmayacak, o halde ne diye kuaföre gidiyorsun dedim.
Eskiden olsa Pendik çarşıyı turlamadan eve dönmezdim ama şimdi koşarak geri geliyorum, çünkü alışveriş yapan o güruh mutlu ama ben mutsuzum! Hatta hepsini şöyle bir silkelemek ve "kanserim lan ben!" diye hönkürmek istiyorum.
Oturup deli gibi sigara içmek, efkarlı müzikler dinleyip içip içip ağlamak istiyorum.
Eski ben olsa Maltepe'de boncukçuları elli kez tavaf ederdi ama şimdiki ben evde pineklemekte.
Ne takı yapıyorum ne birşey.
Tek yaptığım kitap okumak..
Bakalım kimi doğrayıp katil olacağım?